Joseph Campbell’ın Kahramanın Sonsuz Yolculuğu kavramını ilk duyduğunda büyülenmeyenimiz yoktur. Başta dinlediğimiz her şeyi oraya bağlayarak bize insanın sırrını çözdüğümüzü hissettirir. Fakat sonra bir şeyler rahatsız eder. Kahramanlar Güneş Tanrının oğullarıdır çoğu kez. Peki ya kadınlar ve onların yolculuğu?
Kadın kahramanın yolculuğunun hedefi ve doğası farklıdır, çünkü kadınların eril merkezli bir dünyada kendi yollarını bulma mücadeleleri farklıdır. Mücadele şekli, mücadele edişimiz ve mücadele ettiklerimizin bize uyguladığı güç farklıdır.
Erkek kahraman genellikle fethetmek hedefiyle ilerler. Peşinde koşulan hazine yüksek bir akademik derece, yönetici konumu, para ve otorite gibi dışsal başarılar ve ünvanlardır. Erkek kahraman gücü ve hakimiyeti arzular. Oysa, kadın kahraman, fethetmek hedefiyle değil, derinlere, karanlığa, bilinçdışına inip buradan bir inci çıkarmak ve onu kolektifle paylaşmak amacını taşır. Bu yolculuğa onu dişil doğası çağırır. Dişil doğanın temel varoluşu; bedeni, ruhu, medeniyeti, topluluğu, yaşamı korumak, kapsamak ve bunlarla ilişki kurmaktır. Yolculuğun asıl amacı, dişil doğayı tamamen kucaklamak, kendine bir kadın olarak değer vermeyi öğrenmek ve dişil yaraları sarmaktır.
İçimizdeki dişilin yolculuğu, kadın olarak bilincimize kimlik arayışı ile düşer. Bizim için tasarlanan ve o tasarıma uygun şekilde sürdürdüğümüz kendi tasarımımız yetersiz gelmeye başladığında içimizdeki dişil yüzeye doğru yükselmeye başlamıştır. Bir kadın “kendisine ait” bir benliği olmadığını fark ettiğinde bu çağrıya kulak verir. Bu yolculuk sadece kendi kayıp parçalarını bulma değil, aynı zamanda kültürün kayıp ruhunu keşfetme yolculuğudur.
Yolculuk, duygularını, sezgilerini, cinselliğini, yaratıcılığını, mizah yeteneğini, ve neşesini geri çağırarak sürdürülür. Kadın, lineer zihne olan bağımlılıktan kurtulunca içinde döngüsel dişil bir ses yükselir.
Kadın kahramanın yolculuğu, dışsal hedeflerden ziyade, içsel ayrışma ve bütünleşme dinamiklerini içerir. lk görev, anneden ayrılmaktır. Bu süreçte yalnız kalma, ayrı düşme ve farklılaşma endişeleriyle kendini gösteren kaybetme korkusu yaşanır.
Kadınların hayatlarının bir döneminde eril sistemlere yönelmesi -baba arayışı-, egosunu güçlendirmesi ve eril dünyada ilerlemesini sağlaması için gerekli bir basamaktır, ancak bu aşamada takılıp kalamaz. Eğer kalmakta ısrar ederse ruhunun ve bedeninin acılarına kulak tıkayamaz bir duruma, bir kırılma noktasına gelir. Gerçek dönüşüm, babanın gözünde kendine bir yer aramaktan vazgeçip kendi içsel otoritesini kurduğunda ve babanın gölgesini ona iade ettiğinde başlar. Bu özgürleşme, ona kendi yaratıcı enerjisini acıyla değil, keyifle ilişkilendirme kapısını açar.
Kadın kahramanın görevi, kutsal dişilden kopukluğunu onarmak için Kalbi Olan İç Adam ile (animus) olumlu bir ilişki kurmak ve Bilge Kadın’ın sesini duymaktır. İçsel eril figür, baskıcı, zorba, negatif bir güçten ziyade, kadını destekleyen, koruyan ve rehberlik eden pozitif bir erile dönüşmelidir. Bu, eril niteliklerimizin içinde bir kalp taşıması demektir. Ataerkil olana karşı en büyük gücümüz, içimizde kalbi olan erille bilinçli bir temas kurmaktır. Yolculuk, içsel dişil ile erilin uyum içinde yeniden buluştuğu bir noktaya varmalı, eril niteliklerimizi dişil niteliklerimizle yumuşatmalı, dişil niteliklerimizi eril niteliklerimizle güçlendirmeliyiz.
Peki biz inatla erkek kahramanın yolunu takip ediyorsak ne olur? Yaşamı salt eril bakış açısıyla değerlendiren bir toplumda yaşarken, pek çok kadın ona “yetersiz” ve “eksik” olduğunu söyleyen ataerkil sesi içselleştirir. Başarı, unvan peşinde koşarak, aşırı meşguliyet, yorgunluk, stres ve sürekli bir tatminsizlik yaşar. Bu, en başından beri kim olduğunu reddeden bir model seçmekten kaynaklanır.
Özetle, erkek kahramanın yolculuğu genellikle dış dünyada güç ve kontrol elde etmekle ilgiliyken, kadın kahramanın yolculuğu iç dünyanın derinliklerine inerek bütünlüğü, kabulü ve ruhsal dengeyi yeniden tesis etmekle ilgilidir.
Bu farkı bir metaforla açıklarsak; eğer erkek kahramanın yolculuğu, zirvesine tırmanılması gereken bir dağ ise; kadın kahramanın yolculuğu, toprağın derinliklerine inerek kendi bereketli, ancak karanlık kaynaklarını keşfeden ve bu yolla hem kendini hem de kültürü besleyen bir nehir yatağı gibidir.
Kadın kahramanın yolculuğu, bir ömür boyu süren ilerleme, gelişme ve öğrenme döngüsüdür. Bu, aceleye getirilemeyecek derin kutsal bir yolculuktur.